Tuz, insanoğlunun asırlar önce keşfettiği ve kullanageldiği doğal minerallerden biridir. Eski çağlardan beri sofrada yemekleri tatlandırmak için kullanılmasının yanı sıra besinleri uzun sureli saklamak amacıyla da tercih edilmektedir.
Piyasada satılan ve günlük hayatta kullanılan rafine edilmiş tuzlar yapısında sodyum (Na) ve klorür (Cl) iyonları ihtiva eder ve vücutta birçok organın fonksiyon görebilmesi için alınması gereklidir. Fakat karbonhidrat ve doymuş yağlar gibi gereğinden fazla alınması sağlığımız için zararlıdır.
Günlük İhtiyacımızdan fazla tuz alınması başta hipertansiyon denilen kan basıncının normal düzeylerden yüksek seyrettiği durum olmak üzere birçok hastalığın ortaya çıkmasına ve mevcut olan hastalığın şiddetlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Her ne kadar zaman zaman aksi yönde spekülatif açıklamalar ve sözde bilimsel yayınlar ortaya atılsa da tuz ile kan basıncı yüksekliği arasındaki sıkı ilişki şüphe götürmez bir realitedir. Bu yüzden Dünya Sağlık Örgütü Mayıs 2009 tarihinde tuz ve yüksek kan basıncını “iki gizli katil” olarak tanımlamış ve uzun yaşam için bu konuda bilgi sahibi olmanın gerekliliğine vurgu yapmıştır.
Öte yandan, aynı örgüt hipertansiyonun tüm dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında 1. sırada yer aldığını duyurmuştur.
T. C. Sağlık bakanlığı verilerine göre ülkemizde her 4 ölümden 1 tanesi hipertansiyon ile ilişkilidir.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hipertansiyon yükü ve hipertansiyonla ilişkili kalp, damar ve böbrek hastalıkları daha sıktır. Beklendiği üzere gelişmiş ülkelere kıyasla bu ülkelerde günlük tuz tüketimi oldukça yüksek orandadır.
Her ne kadar tuz vücut fonksiyonlarımız için elzem olsa da, günlük sadece 3-5 gram tuz alımı ihtiyacı karşılamaktadır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü günlük tuz tüketiminin 5 gram veya daha az olmasını önermektedir. Bu miktar ABD’de ve İngiltere’de 6 gram veya altı olarak tavsiye edilmektedir. Ancak birçok ülkede tuz alımı günlük 9-12 gram arasında değişmekte olup gelişmiş ülkeler bu miktarı daha da azaltmak için çeşitli politikalar gelişmektedir.
Ülkemizde günlük tuz tüketimi 2000’li yılların başında günlük 18 gram gibi inanılmaz bir miktar iken bu oran son birkaç yılda 15 gram düzeyine indirilebilmiştir. Ekmeği çok tüketen bir toplum olmamız hasebiyle sadece ekmekten aldığımız tuz günlük 5-6 gramdır.
Bununla bağlantılı olarak Ülkemiz kan basıncı kontrolü açısından %14 gibi düşük bir oranla Avrupa ülkelerinin oldukça gerisindedir.
Bu korkunç rakamlar T.C. Sağlık Bakanlığı’nı harekete geçirmiş, Türk Kardiyoloji Derneği’nin de iştirak ettiği bazı sivil toplum örgütleri ve ilgili bakanlıkların katılımı ile tuz çalıştayı yapılmıştır. Çalıştayın önerileri doğrultusunda ekmekte tuz oranının azaltılması ve restoran ve kafelerde masalardan tuzun kaldırılması ile başlayan bazı tedbirler harekete geçirilmiştir.
Bilimsel veriler, günlük tuz miktarının 10-12 gram düzeyinden 5-6 gram düzeyine indirilmesinin diğer faktörlerden bağımsız olarak inmeyi (felç) %24, koroner kalp hastalığını da %18 oranında azalttığını ortaya koymuştur.
Sonuç olarak, bilimsel kanıtlar günlük alınan tuz miktarı ile kan basıncı yüksekliği arasında sıkı bir ilişki olduğunu ve tuz kısıtlamasının hem inme riskini hem de koroner kalp hastalığı riskini azalttığını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Şu anki veriler ışığında “beyaz katil” olarak ifade edilen tuzun “masum” olduğunu söylemek abesle iştigaldir.
Referans:
Prof. Dr. Doğan Erdoğan, Süleyman Demirel Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Önceki Başkanı
https://tkd.org.tr/kardiyobil/home/dogan-erdogan-yazi (Erişim Tarihi: 17.09.2023)